hadi ordan

Bazen size; uyumayın, uyanın ey insanlar diyenler. Farklı bir kaval çalıp sizi uyutuyor olabilirler

5 Ocak 2011 Çarşamba

Bilgi Felsefesi Nedir?

Bilgi Felsefesi Nedir?

(Epistemoloji Nedir?)


Tarihsel Bakış

Bilgi edinme, bilme ve öğrenme insanın en temel güdülerinden ve onu diğer canlılardan ayıran en temel özelliklerindendir. Bu güdüler, insanın ortaya çıkmasından itibaren her yerde ve her zamanda insanın aktivitelerini temelden etkilemiştir. Yani bilgi edinmenin, dolayısıyla da bilginin tarihi, insanlık tarihi kadar eskidir.

Felsefenin ilk ortaya çıktığı dönemlerde (M.Ö. 7. yüz yıl; Yunan düşüncesi) insanlar ilgilerini bilginin öznesine değil, nesnesine yoğunlaştırmışlardır. Bu da demektir ki felsefenin ilk dönemlerinde insanlar "bilen özne" ile değil de "bilginin konusu olan nesne" ile ilgilenmişlerdir.

Miletos Okulu'nun kurucusu olan Thales, her şeyin arkhesinin, yani ana maddesinin "su" olduğunu söylemiştir. Aynı şekilde Anaksimandros, her şeyin arkhesinin sonsuz ve sınırsız olan "aperion", Anaksimenes ise "hava" olduğunu söylemişlerdir.

İşte bunlar, nesne üzerine yoğunlaşan ve yorum yapan düşünce insanlarıdır.

Herakleitos, Parmenides, Demokritos ve Anaksagoras gibi ilk dönem Yunan filozofları bilginin imkanı, kaynağı, sınırları ve ölçütlerine ilişkin ilk soruları, şüpheleri ve tartışmaları ortaya çıkarmışlardır.

Sonuç olarak "bilgi" konusunun, felsefî düşüncenin gündemine gelmesi; sofistler, Sokrates ve onu takip eden Platon ve Aristoteles gibi büyük filozofların döneminde olmuştur.

Bilgi felsefesinin tarihsel gelişimine biraz göz gezdirdikten sonra, şimdi bilgi felsefesinin içeriğine değinilebilecektir.

Ayrınıtılar için tıklayınız.

Max Adler Kimdir

Max Adler Kimdir? (1873-1937)
(d. 05.01.1873, Viyana - ö. 28.06.1937, aynı yer)
Avusturyalı düşünür ve siyaset adamıdır.

Avusturya Marksizminin kurucularından ve Avusturya Sosyal Demokrat Partisi'nin sol kanat temsilcilerindendir. 15 Ocak 1873'te Viyana'da doğmuştur. 1896'da hukuk öğrenimini bitirmiştir. 1904-1922 arasında Marx-Studien dergisinin editörlüğünü yapmıştır.

Aynı dönemde Der Kampf dergisinde makaleler yazdı. 1907'de Karl Renner ile birlikte "Viyana Sosyoloji Topluluğu"nu kurdu. 1920-1923 arasında Avusturya Sosyal Demokrat Partisi'nin milletvekili olarak parlamentoda bulundu. 1934'te Viyana Üniversitesinde sosyoloji dersleri vermeye başladı. 28 Haziran 1937'de Viyana'da öldü.

Adler, "Avusturya Marksizmi" olarak bilinen ve 1904'ten sonra Karl Renner, Rudolf Hilferding ve Otto Bauer tarafından kurulan okulun felsefi kuramcısıdır. Sosyalist düşünce tarihinde, tarihsel maddeciliğin "revizyonu" denemelerinin yoğunlaştığı ve felsefeye yeni bir ilginin doğmaya başladığı bir dönemde Adler, Marksizm'in ekonomik determinizm temeline dayanan yorumlarına karşı çıkmış, tarihsel maddeciliği Yeni-Kantçı felsefeyle bağdaştırmaya çalışmıştır.

Marx'ın öğretisini, yaşadığı dönemin sosyal, ekonomik ve siyasal koşullarına uyarlamak isterken ve Marxizm'in değişmeye açık bir sentez olduğunu ileri sürerken, bireylerin düşünsel etkinliğini ön plana çıkaran görüşlerin savunuculuğunu yapmıştır. Adler, "Kausalitaet und Teleologie im Streite um die Wissenschaft" (Bilim Tartışmasında Nedensellik ve Teleoloji) adlı ilk kitabını 1904'te yayımladı. Kant'ın "sentetik a priori" adını verdiği, insan zihnine ilişkin mutlak sınırları toplumsal düzeyde ele alan Adler, insan zihninin toplumsal koşullar tarafından belirlendiğini ileri sürmüş ve bunun yol açtığı sınırlara "sosyal a priori" adını vermiştir. Adler'e göre, insan zihni toplum tarafından sunulan verileri seçerken özgür olmakla birlikte, çevre ve koşullar insanın bilgi ve eyleme ilişkin tercihlerini sınırlandırmaktadır.

Bu bağlamda, insan zihninin kendi dışındaki "tarafsız" bir veriler bütününü dolaysız bir nesnellik içinde edinmesi mümkün değildir, insan zihni edilgen bir algılayıcı olmakla kalmaz, yöneldiği dışsal gerçeği biçimlendirir de. Bu görüşlerden yola çıkan Adler, Lenin ve Kautsky'nin tarihsel maddecilik anlayışını eleştirmiş, bu yaklaşımın bireyi ekonomik güçlerin basit bir aracı durumuna indirgediğini ileri sürmüştür. Adler'e göre, Marx insan duygu ve düşüncelerini maddenin dolaysız bir yansıması olarak ele almamış, zihnin maddeden görece bağımsız işleyişini de vurgulamıştır. Marx, insanı fiziksel ve fizyolojik süreçler tarafından belirlenen bir makine olarak tanımlayan kaba maddeci yaklaşımlara karşı çıkmış ve sorunu zihin ile madde, birey ile toplum arasındaki diyalektik bir ilişki olarak ele almıştır.

Adler'e göre, toplum, maddi güçlerin bütünlüğü ile düşünsel-ruhsal çabaların birliğinden oluşmaktadır. İnsan pratiği aynı zamanda felsefi ideallerin gerçekleştirilmesine de hizmet etmektedir. Bu bağlamda, bilim ile ahlak, toplumsal yasaların belirleyiciliği ile amaçlanan idealler, tarihsel maddecilik ile felsefe arasında aşılmaz uçurumlar yoktur. Adler, Marx'ın gençlik döneminde yazmış oldu­ğu "Zur Kritik der Hegeyschen Rechtsphilosophie" (Hegerin Hukuk Felsefesinin Eleştirisi) adlı kitabında "Hümanist Marxizm" olarak adlandırılabilecek bir anlayışı doğrulayan kanıtlar olduğunu ileri sürmüştür. Lukacs'ın Marx'ın gençlik dönemindeki yazılarını Hegelci bir yaklaşımla yorumlaması gibi, Adler de Marx'ın bu dönemindeki yazılarını Kantçı bir bakış açısıyla yeniden değerlendirmiştir. Kişiliğin yaratıcı bütünselliğini insanın en yüce amacı olarak nitelendiren Yeni-Kantçı felsefeden yola çıkan Adler, daha zengin bir bireyselliğe ulaşmış sosyalist insanın oluş­turulması gerektiğini savunmuştur. Bir siyaset adamı olarak Adler, 1888'de Victor Adler tarafından kurulan ve içinde farklı siyasal eğilimleri barındıran Avusturya Sosyal Demokrat Partisi'nin sol kanadında yer almıştır.

Ayrıntı için tıklayınız.

Bathlı Adelhard Kimdir

Bathlı Adelhard Kimdir? (1090-1160)

 İngiliz düşünür ve tanrıbilimcidir.

Chartres Okulu'na bağlıdır. Öz-biçim sorununun çözümünde Aristoteles ile Platon'u bağdaştırmaya çalışmıştır. Bath'ta doğmuş, Bristol'da ölmüştür.

İlköğrenimini doğduğu yerde gördükten sonra Fransa'ya gitti, yükseköğrenimi bitirdi. Sonra Laon'da Anselmus'un kurduğu okulda, bir süre öğretmenlik yaptı. İtalya, İspanya, Anadolu ve değişik Arap ülkelerini kapsayan uzun bir geziye çıktı.

Yedi yıl süren bu geziden sonra, Araplardan edindiği bilgileri tanıtmak amacıyla İngiltere'ye döndü. Araplardan öğrendiği "Eukleides'in Stoikheiai" (İlkeler) adlı çalışmasını, Arap bilginlerinin matematik ve gökbilimle ilgili değişik yapıtlarını çevirdi. Bu gezisi süresince edindiği bilgilere, sürdürdüğü çalışmalara dayanan "Quaestiones Naturales" (Doğa Sorunları), "De Eodem et Diverso" (Özdeşlik ve Çeşitlilik Üstüne) adlı yapıtlarını yazdı.

Adelhard, felsefeye Arap düşünürlerinin çalışmalarını incelemekle, görüşlerini öğrenmekle girdi. Aristoteles ve Platon'un o dönemde bilinen yazılarını yorumlayan Arap bilginleri akıl ilkelerine dayanan ve genellikle Aristoteles mantığından kaynaklanan bir yöntemi benimsemişlerdi. Felsefe ve tanrıbilim sorunlarının yorumlanmasında uygulanan bu yöntemi benimseyen Adelhard, gelenekçi İngiliz tanrıbilimciliğine karşı çıktı.

Tanrıbilim sorunlarının akılcı bir yöntemle çözümlenmesi gereğini ileri sürdü. Felsefe ile tanrıbilim sorunlarının belli bir "neden" kavramı üzerinde yoğunlaştığı görüşünü savundu. Ona göre bütün varlık türleri ve bilinen nesnelerin oluşumunda, genel geçerlik taşıyan, belli bir neden vardır. Tanrı'nın yaratıcı gücü de bu "neden"le bağlantılıdır. Tanrısal gücün belli bir "neden" e dayanması bir eksiklik değildir. Varlık kavramı altında toplanan bütün nesneleri yaratan Tanrı, belli bir "neden" e dayanmadan edemez. Tümel kavramlar tanrısal bir anlayış gücünde önceden vardır. Yaratılış eylemi bu kavramlara göredir ve onlardan sonradır.

Bireysel anlayış gücü bu kavramların varlığını, öncelliğini, düşünerek kavrayabilir. Algılama, bu tanrısal kavramların sınırlarını aşamaz. Bilginin kazanılmasında başlıca etken temel ilkeleri kavramaktır. Bu temel ilkelerin kavranması da matematik kurallarına göre davranmakla olabilir. Matematiğin uyguladığı tümdengelim yöntemi maddenin, madde evreninin tanınmasını, bilinmesini sağlar. Bilginin sağlanmasında us ilkelerine dayanan matematik yönteminin uygulanması gereklidir. Tanrı ilk devindirici güçtür. Tanrı istenci dışında bir devinim söz konusu değildir. Devinimden yola çıkarak, ilk devindirici olan tanrısal gücü, yani Tanrı'yı kavrama olanağı vardır. İnsan akıl yürüten bir varlıktır, ölümlüdür; ancak ruh ölümlü değildir.

Ölüm ruhla gövdenin ayrışması, ruhun gövdeden uzaklaşmasıdır, insanda maddeyle ilgisi olmayan özellikler vardır. Hayvanda duyum olmadığı gibi, insan varlığının özünü oluşturan ruh da yoktur. Bu özellik hayvanın, evren bütünü içinde bir "tür" olmasından kaynaklanır. Salt duyularla algılanabilen nesnelerde "tür" ve "çeşit" ayrımı vardır. Sözgelişi hayvan için "tür", insan için "çeşit" ve "birey" söz konusudur. Adelhard, "tür" ve "birey" konusunda Aristoteles'in ve ondan kaynaklanan, Orta Çağ tanrıbilimcilerinin izinden gitmiştir. Evrenin yapısı ve düzeni konusunda da Platon ile Aristoteles'in görüşlerini uzlaştırmaya çalışmış, yeni bir görüş getirmemiştir. Onun düşünce tarihindeki önemi, daha çok, Arap düşünürlerinin yapıtlarına dayanması, onları çevirerek, Avrupa aydınlarına tanıtmasındadır.

Adelhard, Avrupa Orta Çağı'nda, Yunan-Roma ilk Çağı ve özellikle felsefesini tanıma ve İlk Çağ düşünce ürünlerini yazıldıkları diller olan Yunanca ve Latinceden öğrenme çalışmalarına ve böylece yeni bir dönemin başlamasına yol açmıştır. Daha sonraki dönemlerde, Yunan-Latin ilk Çağı'nı, kendi kaynaklarından tanıma amacım güden çalışmalar nedeniyle, bilimsel bakımdan, bir Doğu-Batı yakınlaşması başlamıştır. Bu arada, yine Adelhard'ın çevirileriyle, Arap felsefesi batıda ilgi uyandırmış, yeni bir çalışma alanı açmıştır.

Ayrıntılı bilgi için tıklayınız.

Johannes Heinrich Abicht Kimdir? (1712-1804)

Empati - Adam Fawer

Empati

Adam Fawer; Çeviren: Murat Kayı

Yaşamınızın kontrolü sizde değil!

Öyle olduğunu düşünebilirsiniz, ama yanılıyorsunuz.

Elbette ki kendi kararlarınızı kendiniz vermekte özgürsünüz.

Bu kitabı kapatabilirsiniz.

O sandalyede oturmaya devam edebilirsiniz.

Ya da gözlerinizi oymak gibi çılgınca bir şey yapabilirsiniz.

Ne isterseniz yapabilirsiniz.

Ama sorun şurada: Ne isteyeceğinizi kontrol edemezsiniz.

Her davranışınızı önceden belirleyen arzularınız ruhunuzun o

kadar derinlerine işlemiştir ki, onlara dikkat bile etmezsiniz.

Ve bu da sizi mükemmel bir köle yapar.

Bu nedenle, hayatınızı yaşamaya devam edin. Ne isterseniz yapın.

Sadece 'isteklerinizin' tümüyle sizin kontrolünüzde olmadığı

gerçeği üzerine kafanızı çok fazla yormamaya çalışın.

Edebiyat, Bilim Ve Felsefe Ruhunuza Akacak,

Okudukça Bağlanacak, Bağlandıkça Okuyacaksınız...


Satın almak için tıklayınız

Hayko Cepkin Konseri


Hayko Cepkin tarih : 14.01.2011 23:00:00
mekan : Ghetto
Ödeme:
Tam: 39,50 TL, Öğrenci: 29,50 TL
Bilgilendirme:

Etkinlikte 18 yaş sınırı vardır

Etkinlik Hakkında bilgi:
2006 çıkışlı "Sakin Olmam Lazım" adlı ilk albümünün ardından, ilgi çekici rock, arabesk ve elektronik altyapılı müziği, sahne tavırları ve klip konseptleri ile kısa sürede kendisine sadık bir kitle edinmeyi başaran Ermeni asıllı müzisyen Hayko Cepkin, her performansında sergilemiş olduğu dikkat çekici sahne şovları ile de kendinden sıkça söz ettirdi.

2008 yılında Türkiye’de neredeyse gidilmeyen şehir bırakmayarak geniş bir turneye çıkan Hayko Cepkin, yoğun bir çalışmanın ardından son albümü ‘”Sandık”ı tamamladı ve Şubat 2010 tarihinde sevenlerine sundu. Hayko Cepkin, insan doğasındaki varoluş ve yok oluşun anlatıldığı bu albümü ile tamamen yenilenen sahne performanslarını, müzikal bütünlüğünü, Hatice GÖKÇE imzalı yeni sahne kıyafetlerini “SANDIK”tan çıkardı.

Son dönemlerde Eurovision Müzik Yarışması kapsamında halk oylamalarında sıkça adı geçen Hayko Cepkin yeni albümü ve baş döndürücü sahne performansı ile 14 Ocak’ta GHETTO sahnesinde!

Bilet satın almak için tıklayınız.

Fight Club

Formun Üstü


Fight Club ( EFSANE FİLM )
Chuck Palahniuk
Yazan: Yalın İnce

K Dergisi



Tüm insanlığı selamlıyoruz, merhaba… Tüm müşterilerimizi, tüm tüketicileri. Uzun zamandır üstünde çalıştığımız projeler ürünlerini vermeye başladı. Yeni gereksinimler kullanıma hazırdır, tüketiniz. Buna ek olarak şirketimiz kişisel mesih tasarlaması ve temini konusunda yeni hizmetlerine başladı. Pop yıldızı ve film starlığı paket programlarımız yeni versiyonlarıyla kullanıma hazır.

Eskiden herhangi bir reklam yapma ihtiyacı duymazdık. Ürünler kendi kendine tüketilirdi, arz gittikçe artardı. Sistem eskimeye başlıyor. Sorunlar çıkıyor. Eskiden bunlar yoktu, hepsi chuck palahniuk virüsünün sisteme bulaşmasıyla başladı. Aksamalar oluyor, yer yer kaymalar ve isyanlar görüyoruz. Neyse ki kişisel sindirme yöntemleri hala işe yarıyor. Uyuşturucu kullanım yönetmeliğinde yaptığımız yenilemeler bu sorunun icabına bakıyor. Ancak içten içe büyük dalgalanmalar seziyoruz.

Son yaptığımız düşünce baskınından tuhaf sonuçlar elde ettik. Elebaşları belli olmayan bir grup, garip eğitimler düzenlemeye başlamış; sabundan napalm patlayıcıları yapmak, sülfür nitrattan akışkan bomba imalatı, temizliğin en ince püf noktaları, uçak kaçırma yöntemleri, terapi gruplarına gönüllü katılımlar, marketlerde yaptığımız anonsların şifre çözümlemeleri, tarikatların hücre sistemlerinin analizleri, estetik operasyon tarihinin incelenmesi, kozmetik ürünlerin içerdiği genetik kodların kırılması…

Bunlar sistemin devamlılığı için tehdit teşkil ediyor.
Baskında ele geçirdiğimiz bilgiler sistemin arşivine transfer edildi. Daha sonra yeni yazılımlar kodlamak için kullanılabilir. Bunun yanında bir başka baskında, alternatif intihar yöntemlerini, bilinçaltı keşiflerini, özgürleşme kefaretlerini, Tanrıyı saklandığı yerden çıkarma yollarını araştıran verilere rastlandı. Aynı şekilde sistemin geleceği açısından sisteme nakledildi.

Tüm bu sistem karşıtı hareketlerde aynı kişinin parmağı olduğunu düşünüyoruz. Chuck Palahniuk…

Daha önce sisteme dahil etme önerilerimize de sert yanıtlar vermişti. Eleştirel düşünceyi ortadan kaldırma çalışmalarımızı altüst etmişti. Şu an peşindeyiz ancak sisteme kaydı olmadığı için takibi zor. Başka bir baskında yakalamak üzereydik. Çalıştığı bir diğer grupla birlikte bir bildirge yayınlamışlar, aynen iletiyorum:

“ Görünen tüm farklar indirgenecek, eşitlenecek. Bağımlılığın hudutları görülecek. Dibe vurulacak, dibin dibine vurulacak, dibin dibinin dibine vurulacak, dipsizleşilecek. Kavramsızlaşılacak, anlamsızlaşılacak. Tüm öğretilenler sıfırlanacak, sıfır yok edilecek…”

İkinci pasaj daha karmaşık, sisteme ciddi zararlar verebilir, devam ediyorum:

“Zaman, zaman dilimi, zaman diliminde bir nokta, zaman diliminde noktalar, tüm zaman dilimleri ve tüm noktalar, saptamak, ayrıştırmak, tekrar birleştirmek, kurgulamak, düzenli kurgulamak, düzensiz kurgulamak, kurgu düzeni yaratmak. Çizgisel ve dairesel zamanı noktasalla değiştirmek. Herhangi bir noktayı aldığımızda bir şey değişmiyorsa, hepsini aldığımızda da değişmez, nokta bağımsızdır, zamandan ilişkisizdir, hepsini aldığımızda değişmiyorsa, hepsi işe yaramaz, boştur.
Zamanı yaşamla girişik kurgularsak, yaşam da boştur, işe yaramaz, her an vazgeçebiliriz. Ne yaparsak yapalım bir şey değişmez…
Hayat, ölümün biyolojik olarak aktif safhasıdır. Hiçbirimiz yaşamıyoruz, hepimiz ölüyoruz. Safhalar değiştirilemez, hiçbirşey değiştirilemez, sadece ekleme ve çıkarmalar vardır. Ölüm anı bir noktadır, eklenip çıkarılabilir. Noktasal olarak farklı kurgulanabilir. İlk nefes, yemek borusundan besin takviyesi, uterusa düştüğümüz an, hayvani cinsel güdülerin bizleri taşıyan rahim sahiplerine hissedildiği anlarda olabilir.
Bir tek ölüm süreci noktasal değildir, tanrının varlığı ölümün ta kendisidir. Ve tanrının ilgisini çektiğimiz sürece lanetlenme ya da kurtuluş umudumuz olabilir. Ya can düşmanı ya da hiçbirşeyi olacağız. Ya tüket ya öl diyen bu sistemde, masalların kaypak körleştiriciliğinden kurtulup özgür irademizle kargaşa projemizi başlatacağız.”

Biz incelemeye devam edelim. Sarsıcı fikirler sistemin güvenilirliğini örseliyor. İstihbarata göre dövüş klübü kurulmuş. Chuck Palahniuk bu hareketiyle ilk darbesini indirdi. Kitabın çok kısa zamanda popüler olacağından ve hızla yayılacağından korkuyoruz.

Sinemanın aykırı ve sistemi reddeden isimlerinden biri olan yönetmen David Fincher’ın bu kitabı görselleştireceğine dair bilgiler aldık. Sanırım bu ciddi anlamda endişelenmemiz gereken bir gelişme. Ama alacağımız önlemler durumu düzeltebilir. Estetik kaygıları artırma ünitesini hızlandırın. İnsanların yapylaşma ve ve standartlaşma sürecine ağırlık verilsin. Sanal beklentiler yaratılsın, ürünler sunulsun, ihtiyaçlar artacaktır. İnsan ihtiyaçlarının peşinden koşarken analiz mekanizmasını kaybedecektir. Nasıl olsa şu ana itibariyle hayatı ev, araba, televizyon ve kazanmaya indirgedik, daha ileri gitmememmiz için hiçbir sebep yok. Sahip olmak istedikleri onlara sahip oluyor. Herşeyi kaybedebilecek kadar özgür olmaları imkansız.

Ancak tüm bunlara rağmen Palahniuk’un su yüzüne çıkarmaya çalıştığı bu toplumsal kriz gerçeği, tüm düzenimizde derin ve sarsıcı etkiler yaratabilir. Tüm kayıtları incelemeli ve dökümünü çıkarmalıyız. En baştan itibaren herşeyini bilmeliyiz.

Arşivleri inceliyorum, kodları şöyle:

21 Şubat 1962’de Amerika, Pasco-Washington’da bedenini kullanmaya başlamış. Yirmi yaşında gazetecilik okuluna girmiş. Dört yıl sonra okulu tamamlamış. Kısa bir süre yerel bir gazetede çalışmış. Bu sırada kamyon imalatı yapan bir fabrikamızda tamirci olarak çalışmış. Evsizler için düzenlediğimiz barınma projelerine gönüllü olarak katılmış. Zor durumdaki insanların hayata bakışları ve mücadele yöntemleri ilgisini çekmiş. Kendini farklı bir dünya ve bakış açısının içinde gerçek hissetmiş. Ölümcül derecede hasta olanların grup toplantılarına da katılmaya başlamış. Gönüllü olarak yaptığı bu işte kendisinin desteklediği bir hastanın ölmesi üzerine bu işi bırakmış. Görünen o ki ölümün dinamikleri onu heyecanlandırmış ancak ölümle yüzyüze geldiğinde ve aslında gösterilen tüm çabaların sonunda boşa gittiğini gördüğünde buradan da ayrılmış.

Başarısız denemeler silsilesi. O zamanlar ne istediğini tam olarak kendi de bilmiyormuş, onu sisteme dahil etmek için uygun bir zamanmış… Sonuçta bir insanı ne kadar severseniz sevin, kanı size doğru akmaya başladığında geri çekilirsiniz, öyle değil mi…

Dökümleri sıralamaya devam edelim;

1999’da Görünmez Canavarlar ve 2001’de Tıkanma adlı kitaplarıyla medya çağını, materyalizmi, tüketim kültürünü, hırs ve üstünlük duygusunu, güzellik idealini, iş dünyasını, atran yalnızlık ve yabancılaşmayı, şiddeti ve pornografiyi, şöhret açlığını, pop kültürünü, insanın ölümsüzlük arayışını ve yarı tanrıya dönüşme çabalarını sinik ve karamizahi bir alaycılıkla, tuhaf kurguya sahip bir dille, rahatsızlık veren bir atmosfer yaratarak aşağılıyor.

Temel olarak kullandığı karakterler genel olarak toplumun kenara ittiği, lüzumsuz saydığı ve kendilerine karşı yıkıcı bir saldırganlık gösteren stereotipler. Anlatımda başa ve sona geçici sıçramalar yaparak şaşırtıcı bir anlatım kullanıyor, sınırlı sözcük dağarcığını tercih ederek ortalama bir bireyin konuşma kapasitesine hitap ediyor, ahlakı hor gören nükteler ve pop kültür yergileriyle toplumsal davranış bozukluklarını eleştiriyor. Ve dolambaçlı bir finalle etkiyi en yüksek dereceye sarsıcı bir darbeyle taşıyor.

Chuck Palahniuk bu isyankar ve keskin tavırlarıyla sistemimizde onulmaz yaralar açacağını düşünüyor e dinamiklerimizi derinden yıpratacak eleştiri oklarını bize doğrultuyor. Ama insanların hiçbirşeyin göründüğü gibi olmadığını, yanılsamaların hüküm sürdüğü sistemimizde onlara iyi ve doğru olarak dayattıklarımızın tek gerçek olmadığını anlamaları ve kötü olduğunu sözleyerek onlardan uzak tuttuklarımızın farkına varmaları ve hür iradeleriyle tercihler yapmaları çok uzun zaman alacaktır.

Ve işleyen zaman biziö lehimize kozlar verecektir. Derinleşen bir inanç daha da derinleşmeye mahkumdur.

Chuck Palahniuk ahlaki saldırılarına devam etsede bu, sadece sistemin kendi açıklarını farketmesine ve gelişim adına yeni tedbirler almasına sebep olacaktır. Sistem mükemmel kurulmuştur, insanların umutlarıyla beslenir ve insanların umutları hiç tükenmez…